Pazartesi, Ocak 9

Blood Diamond



Blood Diamond sadece filmin adı değilmiş. Aynı zamanda -filmde de anlatılan- Afrika'da elmas için yapılan savaşın, mücadelenin, dökülen kanın adıymış. Yani literatürde yer alan bir kavram. Çok şaşırtıcı değil. Zaten yaratıcı bir isim de değil. 

Film de çok yaratıcı değil. Nereye nasıl gidileceği çok belli. Önemli bir konu işliyor. Dünyanın dikkatini çekmeliydi. Merak ediyorum; aradan geçen 10 senede somut bir etki yaratabilmiş mi? Sanmıyorum ama bu çağda bir sinema filminden bunu beklemek haksızlık olur. İşleri çok zor. Yine de daha rahatsız edici filmlerden biri olabilirmiş. Ama Leonardo di Caprio, Vietnam'da savaşan Rambo gibi oradan oraya atlayınca izleyici de  o acı gerçeklere çok hakim olamıyor. Sadece ara sıra geçen diyaloglar insanın içine işliyor; o kadar.

Ben etkilendim. Çünkü Kinyas ve Kayra'yı yeni okumuştum. Kitabın en sevdiğim bölümleri Afrika'ya dair olanlardı. Filmi izlerken kitabı sık sık hatırladım. Gerçek bir kayboluş. Filmde geçen "Bazen merak ediyorum, acaba birbirimize yaptıklarımızdan ötürü Tanrı bizi hiç affedecek mi? Sonra etrafıma baktığımda fark ediyorum ki Tanrı burayı terk edeli çok zaman olmuş" repliği, kitaba da uyuyor.

Leo; aynı sene (2006) Departed işini de çıkarmıştı. Herhalde kariyerinin kırılma senesidir. İki filmde de gösterdiği performansla bir üst seviyeye adını yazdırmış oldu. Filmin en önemli unsurlarından biri. 138 dakika süren bir film; her şeye rağmen hiç sıkmadan ilerliyor. Ama IMDB notunun 8 olması talihsizlik...

Hiç yorum yok: