Pazartesi, Ocak 16

Unforgiven



Sinema nereden baksan 100 yıllık bir şey. Acaba daha ne kadar sürer? İnsanlık, ne kadar daha üretmeye devam eder? Sinemanın yerini şu an adını bile bilmediğimiz başka bir şey alır mı? Ve yıllar yıllar sonra; insanlar, akademisyenler, bilim adamları veya artık o günün toplumunda kimler kalırsa bu yılların sinemasını nasıl anlatır, sinemayı nasıl sınıflandırır?

Cevabını öğrenmek isterdim. Ama süremiz yetmeyecek. Yetenle ikna olmalıyız. Unforgiven, yaşadığımız dönemin en iyi filmlerinden biri. İyiden de ötesi, Kalıcı eserlerden biri. Az önce sorulan soruların bazılarına cevap olabilecek bir şekilde bir kırılma filmi belki de.

Western tarihi çok geniş. Çok iyi filmler yapılmış. Clint Eastwood da bu efsanelerden biriydi. Back to Future'da Vahşi Batı'ya düşen Marty'nin ismini Clint Eastwood olarak seçmesi boşuna değil. Ama her zaman 'son'lar daha önemlidir, daha belirleyicidir. İyi bir son, sizi iyiden efsane statüsüne taşır. Eastwood, kariyerinin bir bölümünde perdeyi kapatırken hem muhteşem bir eser ortaya çıkarıyor hem de o türün tüm ezberlerini bozuyor.

Unforgiven bir perdeyi kapatıp, yeni bir düzen yaratan film. O karizmatik, iyi yürekli, hatası eksiği olmayan kovboyların, atlarına binip gitmesini; işi geçmiş, ciddiye alınmayan, yarası olan, kaybeden, fiziksel olarak güçlü gözükmeyen adamların kasabaya gelmesini sağlıyor. Bunun öncülüğünü de Clint Eastwood bu filmle yapıyor belki de. Hakkını da veriyor.

Belki de dönemsel bir şeydir. 1940'lar, 50'ler, savaş sonrası yıllar, daha güçlü kurtarıcıları, daha yüce kahramanları görmek istiyordu. 90'larda toplumlar değişmeye başladı. Başka kaygıları olan, başka bir dünya düzeninde doğan çocukların devri başladı. Özellikle de Batı medeniyetlerinde bu geçiş daha keskin oldu. Haliye Vahşi Batı, daha manevi bir vahşilikle resmedilmeye başlandı. Düşmanla savaşan kahramanların; artık kusursuz bir imaja sahip olmaları beklenmiyordu. Hem ahlaki açıdan hem fizizksel açıdan bir nebze 'normal' olması  ama güçlü bir mental savaş vermesi isteniyordu. Gerçi Eastwood'un fiziksel olarak 'bitik' hali bile standartın üzerinde ama olsun; sonuçta yaşlıydı işte! Yüzyılın başında ölümden korkan insanoğlu, yüzyılın sonunda ölümü unuttu ve yaşlanmaktan korktu. Fight Club'daki "Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var.Büyük bir ruhani savaş" cümlesi de bu açıdan önemlidir. 

Unforgiven de o büyük devrimin en önemli adımlarından biri olarak duruyor ve durmaya devam edecek. Yönetmeni, başrolü ve en etkileyici parçanın bestecisi olarak Clint Eastwood da bunu külliyata koyarak Vahşi Batı'dan ayrılır. Muhteşem bir son!



Hiç yorum yok: