Perşembe, Temmuz 13

Düşeş



Kıbrıs'ta oynadığım ilk ümit milli maçımda iyi performans gösterince, güzel bir şeyler olacağına inanmıştım. Çünkü artık A Milli Takım'dan bir önceki basamaktaydım. Belki o an değil ama üç ay, beş ay, bir yıl sonra daha da iyi bir konumda olabileceğimi düşünmüştüm. Beklediğimden erken gelişti her şey. Kıbrıs'tan yeni dönmüştüm, arkadaşımla bir kafede tavla oynuyorduk. A Milli Takım Antrenörü Abdullah Ercan aradı, "Katar'dayız, Serdar (Aziz) Abin sakatlandı. Neredesin, havalimanına yakın mısın?" diye sordu. Yakın olduğumu söyledim. "Şimdi Fatih Hoca ile konuşuyoruz, bir planın varsa askıya al, benden haber bekle" dedi. Tekrar dönüp kafeye oturdum. Haber gelene kadar arkadaşıma da bir şey söylemedim.

Ne yaptın, zar atmaya devam mı ettin?

Tabii yani, oynadım işte, ne yapayım... Çünkü antrenörümüz arayıp "Olmadı" dese arkadaşım da üzülecek. Tabii ki çok heyecanlandım, içim kıpır kıpır oldu ama sonuçta kesin bir durum yoktu. 15-20 dakika sonra hocam aradı bir daha, "Biz akşam Katar'dan dönüyoruz, biletini aldırdık, bizimle Riva'ya geliyorsun" dedi. Arkadaşımı evine bırakıp kendi evime gittim, kamp malzemelerimi alıp çıktım. Çok güzel bir duyguydu.

Çağlar Söyüncü, Socrates - Temmuz 2017

Hiç yorum yok: