Çarşamba, Eylül 13

Sığınak #1



Yeni bir seriye başlıyoruz. Ne kadar gideriz emin değilim ama deneyeceğiz, yapacağız....

Seriye başlama nedeni tamamen bu videoyu koyma isteğimden kaynaklandı. Fakat buna karar verdikten hemen sonra blogun geçmişinin 10 yıla yaklaştığını fark ettim. Belki de, 10 yıl içinde, bu videoyu daha önceden koymuş olabilirdim.

Aynı videoyu iki kere koyarak kendimizi tekrar edemezdik. Bu blog, her zaman yeni bir şeyler söylemek için var oldu. Fakat bu idealist hedefi gerçekleştirmek için de kalkıp 10 yıllık arşivi tek tek arayamazdık. O zaman bir çakallık yapıp, bir seriye başlayacağız.

Bu seri; yıllardır tribünde olmayan bizim gibilerin uzak kaldığı ama unutamadığı o sığınak duygusunu yeniden hatırlamak içindir. Hayattaki birçok şeyden kaçıp, sığındığımız tribünleri özlüyoruz. Şu an eksikliğin hissediyoruz, bir daha bulamayacağımızın farkındayız ama aklımızdan da çıkaramıyoruz. Bazılarımız devam ediyor. Onlar aynı tada devam ediyorsa ne mutlu, devam edemiyorlarsa buraya uğrayabilirler.

Kısacası, bu seri esnasında bazı tribün videoları göreceksiniz. Fakat öyle, "Recpect from Serbia", "Desibel rekoru kırdığımız o gece" gibi görüntüler olmayacak. Onları görmek isteyenler yallah Ultras Tifo'ya...

Burası, kışın ayazında 3000 kişinin olduğu ve hayattaki her meselesini bir kenara bırakıp maçta ve tribünde olmak isteyenlerin yeri olacak... Başlıyoruz...

Serinin ilki benim en sevdiğim tribün videolarından... Zaten tezahüratın kendisi de şahanedir. Kalbinin en orta yerinde alevler içinde büyük bir yangın olan ve her gece efkarlanan adamın; gözündeki yaşıyla, sigara dumanıyla, damardaki kanıyla, alnındaki yazıyla bir tuttuğu ve mezarında bile bitmeyecek o güçlü sevdası Beşiktaş çıkıyor. Böyle bir ters köşe Fight Club'ta yok. Bu sözlerin, kanlı canlı insan gibi bir sevgiliye yazılması gerekirken, karşımıza bir futbol takımı çıkıyor.

Sözler muhteşem ama bu video ayrı bir güzel. Daha önce defalarca söylenen ve birçok farklı görüntüsü olan tezahüratın, muadilleri arasındaki en güzeli bence budur. Ne zaman canım sıkılsa açar bu beş dakikayı dinlerim ve daha da canım sıkılır. Bu beş dakikada insanlığın bugüne kadar keşfettiği her duyguya ulaşabilirsiniz. Aşk var, nefret var, şaşkınlık var, merak var, bıkkınlık var, var oğlu var... Hepsi orada, Kapalı'nın tam ortasında...

Maç 2009'daki Beşiktaş - Ankaragücü karşılaşması. Yani Beşiktaş'ın Mustafa Denizli ile şampiyon olduğu sezonun hemen sonrası. O dönemde de fena değiller. Üst üste galibiyetler alıyorlar. Fakat videoyu izlerken, Beşiktaş tarihinin en kötü sezonu gibi hissediyorsunuz. Bu muhteşem zıtlık için ilk önce 43. saniyede "Siktir git artık, amına koyayım senin ben ya" diyen arkadaşa çok büyük teşekkürler yolluyorum. Kimden bahsettiği çok belli olmuyor ama olağan şüpheliler Nihat Kahveci, Nobre, Tello ve Bobo... Onun dışında da sahaya taktik verenler, şikayet edenler ve diğer çeşit çeşit mutsuzlar var. Fakat her mutsuz, isyanının hemen ardından tezahürata katılmaya devam ediyorlar.

Tezahürat dakikalarca devam ediyor. Beşiktaş taraftarı, bu tezahüratı en çok, maçların ikinci yarısı başlarken söylerdi. Büyük ihtimalle burada da böyle oldu. Ama tabi ki, tezahüratın her saniyesinde aynı şiddet ve tempo mümkün olmuyor. Bazen hakem kararını ıslıklamak için, bazen girilen gol pozisyonunu takip etmek için, bazen de oyunculara taktik vermek için tezahürattan kopanlar çıkıyor. Fakat başta kutudakiler olmak üzere, birçok vefakar çocuk besteyi sürdürmeye inat ediyor. Onların çabası muazzam. Bir de tabi geçişleri sağlayan ve "..... mezarımda bileeeeeeaaaaa" diyerek uzatanlar var. Onlar da videonun gizli kahramanlarıdır. O tezahüratları sürdürmeye yarayan geçişler esnasında saçma sapan bağıran çocukların kopma anını da çok iyi biliriz. Hele takım öndeyse çok daha eğlencelidir.

Yıllar önce Alen Markaryan, Tribün Dergi fanzinine verdiği röportajda, "En büyük hayalim bir maçta 90 dakika Kapalı'nın gözlerini bağlamak ve maç boyunca skoru bilmeden tezahürat yaptırmak" minvalinde bir cümle kullanmıştı. Eğer bunu tek bir tezahüratla yapması gerekecekse, bence en iyisi buydu. Sadece 90 dakikada değil, sokakta, balkonda, otobüste, sevdiğin kız pas vermeyince, aileden ayrılınca, babadan azar yiyince, gurbete gidince, askerde nöbet bekleyince; yani her yerde söylenebilir. Modern stadyumlarda artık pek söylenmeyen ama vadedilen modern stadyumlar gibi 7/24 yaşayan bir tezahürat.

Meraklısına not; maçı Beşiktaş İsmail Köybaşı'nın golüyle 1-0 kazanıyor.

Hiç yorum yok: